30.08.2009

O , gezegen..


Beyaz bir arabanın sarımsı farının ışığından inip aldı gözlerimi.
Bense yolun kenarnda yürümeye çalışıyordm tökezlenerek ; yorgun, kırgın.

Boştum, çünkü çok dolmuştum..Hafif bişi sandı beni,kucakladı ama yanıldıgını cooook gec anladı..
çok fazla ağırdım ben taşınacak gibi deildim hiç,
belki tanısıcak kadar..
Koyu renkti gözleri ama gerisini hatırlamıyorum ...
koyu renk gözlere deil de öyle kara bakıslara alerjim olsaydı bnm keşke..
ve Çok yasa , ii yasa yaa yerine benmle yasa deseydiler bana keşke..
bnde sende gor demeseydim de emrin olur deseydim ,ssessizce..
Kim sölemiş ki gözler anlamazki susmaktan die,susturulmaktan ,
seslerinin kısılmasndan isyan etmişler bile çoktan..

Zaten bi süredir sürgündeymiş bnmkiler o kara gezegende,diplerde, cok derinde..
Haberim bile yok..
Herseyden haberim var, ülkede olan bitenlerden, savaslardan,barıslardan, evrenden , gezegenden,..
ama o yoğun , tarifi imkansız seyden , kendini - herkes farketmesin diye, parçalara ayırıp yıllarca nerelere konuslandıgından
içinde nasılda buyudugunden ,buyuyebilmek için hala taze kalabilmek için kendini içimde nasılda saklayıp sakındıgından
haberim bile yok..
Etrafmdaki herseye aldırarak fakat içimdeki hiçbirseye aldırmayarak sürüyormuş işte..
Dünya gibi..
O da aslında umursuyor içinde olup biten herseyi..
değiştiremiyor içine yerleşip kalan kötülükleri, özlemleri oluyor eskiye nazaran yeşili, kokuulu çiçekleri..
Etkileyemiyor oda gelişen hiçbişeyi ama etkileniyor içten içe oda benim gibi..
eriyen, kendi cüssesine göre minnacık kalan buz kütleleri
içini ısıtan Güneşten üstüne sıcrayan kor taneleri
En yakın arkadası olan Ay'dan kaynaklanan depresif gel-gitleri
arada bi üstüne düşen ,canını yakan göktaşları,cisimleri...
Saklayamıyor oda bizler gibi dısardakilerden kendini,ama
sırf yasayabilmek için sarıldıgı
içinde, üsttünü örttükleri..
oksijenler, ormanlar , denizler, topraklar..
aynı içimizdeki gibi
Sevgiler, sevgililer, aileler,dostlar,aşklar,arkadaşlıklar..
İçten içe yaşam mumunu içimzde yanık tutan duygular..
Güneşimizi parlak kılan varlıklar, yaratılmışlar..

Bende içimdeki Güneşin doğusuna doğru gidiyorum ,
inadına hemde batıdan batıdan..
ama hiç batmadan..
örtmeden üstümü, örtünmeden,
saclarımda rüzgarın dalgası..
tenmde değişik bir ısı, ben kararlı..

18.05.2009

Senin sudan sebeplerini kurutan ,benim ateşim..


Derince bi kap düşün hayalinde..
İçine doldurdugun suyun, kabın şeklini alışını izle..sonra dağıt ellerinle, aç gözlerini ve beni dinle..
Senin zihninde yarattıgın o kadının boşluguna beni doldurma boş yere..Her ne kadar hafif tuzu olan bi suyla karışık olsa da vücudum, giremedim o kabın şekline..





*Anlamaya calşma boş yere, aynı dunyanın dönmesi gibi..döndüğünü anlamıyorsun anlamak istemedikçe..




12.05.2009

Yazdıklarım kendini kullanılmış gibi hissetti şimdi..


Seni düşünmek içinde bzim oldugumuz siyah beyaz fotograflar cektrmek gibi..
hani en nostaljiğinden
Bi de duyulan bi deklanşör sesi, senin parmağın sayesinde çıkan
sesin yada nefesin senin , nefes darlığı ceken düşüncelerim
buda yetmezki bize zaten hadi temmuzu bekleyelim
fotografla kalmayalım siyah beyaz kısa filmler cekelim..
çok yukleniyorum kalbime bi o kadar da beynime
yok bundan ötesi, sonum kısmı felç gibi bişi
Sesini duymadığım ,kelimelerini okumadığım -ve hiçte istemediğim- kaçıncı sabah ki
adını duydugumda ki tüyler ürpertisi
üşütüyor beni, dişlerimde gıcırdama sesi
artık son gunler sen bilmezsin..
o kadar hoş günler ki ,zorla pürüz arıyorum bi yerlerde ,döndürsün diye beni
bu kadar fazla dile getirmekte hislerimi ,neyin nesi
ben zaten kendimi anlamıyorum ,ama bu kendi kendime konusmak gibi..
asıl demek istediğim özledim,yine özledim seni..
şimdi, işte şu an gercekten üzgünüm
benim parmağım sayesinde cıkan deklanşör sesi
seni değil, allah kahretsin onu resmetti..





Taze meyve tadında resimdeki ev 'im..



Beynimin bazen dozunu aşırdıgı tüm çarpıcılığnı es geçiyorum..Aklımda hiçbirşeyn olmadıgı bi anı kolluyorum...
Böyle resim gibi gözünün önüne getirmeyi istiyorum herseyi ; ressam olmayı okadar isterdim ki ama kabiliyetim yok..Öyle işte..

Hmm senin de hevesn kaçtığına göre başlayabilirim.. lakin benimki de kaçmak üzere..

-Ayakkabılarımı çıkarablirmiym acaba ? elime alıp sessizce girmek isterim buraya..
Bekler ama duvardan yanıt gelmez..ses cıkmaz ,soluğumsa yapayalnız su anda..hatırlı birşeyde olmuyor bu evde sanırm,yüzüne pat diye böyle vurulurmu yalnızlığı insanın...
büyük koltukların bulundugu odaya yöneldi..her zaman ki gibi dengede duran vazo hiç hoşuna gitmedi yine...bu özgürlüğün adını denge koymaları ve dengenin iyi birşey olduğunu anlamıyordu..
ama kendisnde gördüğü dengenin farklı olduğunu vazoyu her gördüğnde bi kere daha anlıyodu..aradaki uçurumlara kafası bozuktu..
Aslında burası farklıydı ne denge sorunu vardı ne de dengesizlik.sadece vazoydu nihayetinde...evin ayrıntısı gibi görürdü kendini bu yüzdendi belkide hissettiği hayal kırıklığı..Düz bakarken,yana doğru eğil;rengarenk,yüzünü her çevirdiğinde..
koltuksaa..hiç eşlik etmezdi ona..hep otururdu onunla ama kalkmazdı hiçbi zman..herşeyi batardı koltuğa,her hareketi,her lafı...ama yine de zorlardı aptalca iyi niyetini..bir koltuktan daha fazla şey beklerdi.
diğer eşyalar da yordu onu;yine ,her zaman ki gibi..herşey birbirinden okadar farklıydı ki okadar uyumsuz,ters,zıt..
orada yaşıyordu,mecburdu,ama gittikçe daha dayanılmaz oluyordu.eşyalara kafa tutucak hali yoktu..eşyaydı nihayetinde,boş göz boyayan, anlamsız işte boşluk dolduran..Değişebilecek hiç şansları yoktu.yenilenseler öncekilerinin yerini doldurmaktan ibaretlerdi..Küflenmekti sonları bu rutubette,havasızlıkta,insansızlıkta...
Yığınla peşpeşe duraksamadan üstüne geliyordu herşey ve kalemi sayfanın üstünde bekletti yavascaa..resim yapmayı çok isterdi o,yapabilmeyi..
Sonra acemice çizdiği eve,bacaya,balkona baktı..içerdekine üzüldü,çok ama çok üzüldü..(nefes hep içerdeydi ama o her defasında boğuldu)

Öyleyse bende dışını süslerim dedi içinden ve basladı kalemi oynatmaya..bu evin içine huzursuzluğun girmesi yürek ister diyordu rengarenk çiçekler..
son anda beliren yangın çıkışı umud vaadetti..belki de tek yok buydu..





2.05.2009

Rüyalarda zaman yok, hadi keyfini çıkar..





Sessizce söylüorm duymasın die ,beni iyice dinle
anlatmanı isticek şimdi senden ,sen anlattıkça anlamaya calışacak belki de ,zihnine girip kendi işine yarayan ne varsa almaya calışacak..
hatta sen konusmaya baslamadan ,anlatmanı istedikçe büyüyecek,elleriyle uzanabilecek, yetişecek hayallerine
sen anlatmadıkça da yerleşicek iyice, oturacak bedenine, soluğunu zorlayacak..
bakma ona; oda kırışcak ,çevirme bile kafanı onun tarafına .. sökülecek iplik iplik kelimeleri aynı gözyaşları gibi..
alma üstüne sen boşver.... iki damla gözyaşı aktı diye sakın ona minnet etme..

....................................................

Neyi anlatmalıym ki sana ?
Seni sana anlatsam -uzunca- dinlediklerinle kendine buyuk geleceğini mi? yoksa seni kendime anlatsam benim hayalllerime küçük geleceğni mi?
Anlatacak hiç ama hiçbir şey yok ki gercekte..
içime içime susuyorum ben ;ama bazen..
ve şimdi içimde ki öyle büyük bi çığlk ki
şiddetnden içimin camları tek tek kırıldı
en çokta duygularımın canı acıdı..



Beni dinle ve çıt ! çıkarma..


Bi araya geldiğinde lüzumsz ve anlamsız bir bütünlük oluşturan, oldukçada garip cümleler yazabilirm
Sonra onlara bakıp hep brlikte hayran da olabilirz
Hem zaten bizim ailede oldukça küçük yaşta başlar anlaşılamayana duyulan hayranlık.. Bu yüzden belkide kız çocukları önce babasına aşık olur derler,n bliym..
Ama bna göre bunun iyi yanı, babamn benimle konuşablecek kadar cesur olmasıydı..Hemde bnca zaman ve onca iletişimsizliğimzden sonra..
O zamanlar büyük dizlern üzerinde bakarken, ayağa kalkmak aklımıza bile gelmezdi ..
Ne kadar garip…
Tüm bnlardan ve yaklaşık bir dakika sonra
düşünülenlern hepsi bitmiş,müzik keslmiş ve pencereden baktığmda tıpkı bu cümlelerm gibi tek başınayken gayet anlamlı,
çok seslideysse oluşturduğu uğultu duyuluyor olacak sadece..
Bazıları karikatür dergilernden fırlama, çocukluktan aşırma mutlulukları yazarkeen, bazılarıda bacak arası mesafesi kadar kısa süreli aşklarını,
hatta kendilerini o akıntıya nasıl kurban verdiklerni anlatacak bize...okucaz hep birlikte..
Çağırmadan hiçbr felaketinve kötülüğn gelmediğine inanan kimileri, umutlara nasıl sonu gelmeyen temeller attığını yazarak bize dair ebedi görüntü için
birbirimze dönmemizi sağlayacak..
Ve bize suretimizi gösteren hiçbir ayna kırılmıcak..
Fakat.
Tüm bu kaosun ortasnda, başlangıcn ve bitişn o kısacık aralığnda
hızla yitrilen birkaç cümlecik gariplik ve sonsuzluk arasında sıkışıp kalacak;

Bizim savaşcı egomuzn utangaç zamandan doğma kızıdr bnce önyargı
Belki de ummadığı taşlardan başını koruyamamasnın en büyük zanlsı
Ve arkasında saklandığın duvarıma yazılansa,sade bir yazı..
Şimdiye kadar nefes aldığın tum zamanların sende kırdığı o fay hattı
inan bna yazılanlarla geri gelmyor, denedim..
ve insanı da kırılmışlklar değil örülen duvarlar öldürüyor...



25.04.2009

Düş'e dokunur şeyler..


Nasıl anlatsam ki şimdi size hissiyatımı,sabite tutkum var çünkü uzun zamandr ;
değişmekten,hareket etmekten,kendi kendimle çekişmekten,ilerlemekten,gerilmekten,
gerilemekten,gelişmekten her turlu ,evrim gecirmekten bolca ,kaymaktan ,kayıp gitmekten ,azalmaktan,
şişmanlamaktan,zayıflamaktan,çocuklaşmaktan,olgunlaşmaktan, durmaktan ve
tekrar yola koyulmaktan yoruldum ama devir daim olsa da biçok sey,yine de
değişimler fazlasıyla mevcut..
dün ne düsünüyordum been bugün ne :) mmh şey...ama şu sıralar
gerektiği kadar iyi yasamıyorm sanki işin garibi de , o nasıl yasamak bilmiyorm...devamsızlığm cok hayatta, bir yıl düş'e dokunur bisey yasamıyorm,sonra ertesi yıl bi gömülüyorm
hayata,kaldırabilene ask olsun....nerde,nasıl,kimle,ne sekilde daha fazla mutlu olunur hiç bilmiyorm,olamadığm yerleri,yapamadığm
şeyleri düsünüyorm bazen..sallıyorum günleri nereye denk gelirse,bugünün içerisine bakmadan ertesine geciyorum..yasayacaklarımı hep son
ana bırakıyorum,herks ağzına kadar baskası dolu,kendimi de genelde yasayamayacak kadar yorgn hissediyorm,ne yasarsam
yaşıym gözüm hep öteki hayatlarda kalıyor,imreniyorm..
hayatm bi dönem öylesine acık kaldı ki, paylaşım alanıma kac insan girdi hatırlamıyorum,selam verenlerden coğunu cıkaramıyorm..ileride cok daha mutlu olunacak
sote yerler biliyorum,ama işte ben bu kafamdaki makinaya söz geciremiyorm..hayata ara verişlerim,yada daha terimsel ifade etmem gerekirse duruş verişlerim..
bir gün dedirtir mi ki bana ,bak bu da benim garson boy günlerim..?




17.04.2009

Yamalı -nesir- macunları..


Üç yada beş paragraftan oluşan nesir macunları satılsaydı eğer o sokaklardaki seyyar satıcı tezgahlarında ,minnacık cep kitapları yerine
üç tanesi beş kuruşa diye bagırsaydı satıcılar ,kmse bişi diyemezdi neden bes tanesi üç kuruşa değil de üç tanesi beş kuruşa diye..
Adettndir işte oda biçok şey gibi..adettendir o ve hayatları adetlere mal etmektir yasamlarımızı,anlarımızı..




Aklın bulantısı




Buyuk kabahatler, midemde rahat bırakmayan sancılar,kramplar,göğsümde,kalbimin cok yakınlarında
ayaklanan bi fil sürüsü süreklş benimle beraber..
aradıgın sey komodinin üst cekmecesinde diyen bi seste eklendi bugun diğerlerinin arasına..
gidiceğim yerde bana ait bi komodin yok,benm olan hiçbişi yok..
beyaz tullerin arasna gömülmüş saclarım,dısarıyı izleyen gözlerim var ,karar vermeye calışan his ve us zorlanıyor..
burnum cama değiyor ,dudaklarım eziliyor..
ne düşündüğümü bilemez bi andan düşünebildiğim ilk ana düşüyorum ve su bardağımdaki içtğim suya dönüşüyorum ..
mağlup olmş,düşe kalka nefes alan gri gecelerin piri olmuş tum keyiflerim..
sakız gibi çiğnemekte ve arada da balon olup patlatmakta hissettiği herşeyi ruhum..
Süslemelerle,süslenmelerle oyalanıp durmakta sahip oldugumz ruh
topyekun bir metafor yumagının ortasnda bir gerceklik duzlemi olarak kurguladığımız hayatta akıntıya kendimizi bırakıp,sürüklenip bi yerde dururuz nası olsalardayız..
ama yok öyle bi kıyı..
Hiçbi sekilde sonsuz bi belleğe sahip olmadıgm halde nasıl oluyo da tum tasların yerine oturabileceğini umut ediyorum bilmiyorum ki,bi ütopya peşine nasıl düşebiliyorum,
bunun canlandırması peşindeyim .. nasıl?
oyalanış hepsi..öyleymiş gibiler,sonsuz kirliliğin içinde kendimi görünmez kılabilme derdi..
bilmiyorum ki..
orda ve burda direniyorum işte..
Neyin ne oldugunu unutalı oldu baya..
yasadıgım karelerle, kafamın içindeki kareler arasında gidip geliyorum..
kendime karşı bi benliğin derdine dşüyorum..
cümleler akbaba gibi kendi etrafında dönüyor beynimin içinde,ama yinede gelmiyor bi rahatlama ,gevşeme..
yorulduğumu hissediyorum ,aynı bundan öncekiler gibi..
yuzume düşen bezgin gülümsemeyle ,bırakıyorum herseyi..





10.04.2009

'Biri' olmak için bi randevu alalım ..





Şimdi bak aynen şöyle oluyor; sen kendini “biri” sanıyorsun ve de akıllı filan böyle.. Anlayışlı ,adil, kül yutmaz ,agresif bazen, arada bi cesur ( yazarken en cok ..! )
Duyarlı, dikkatli empati ve sempati yönü gelişmiş..Hayal dünyasını, gündelik yaşama, hattaa en kötü şeylere rağmen bile koruyabilen..
Neyse işte burayı çok uzatmaya gerek yok.. Sonra bir şey oluyor; sen kendini “minnacık” hissediyorsun ve aptal...!
Kandırılmışlık , ezilmişlik hissiyle debeleniyorsun aynı zamanda... Haksızlığa uğramış ve işe yaramazsın o an.. ve bildiğin her şey anlamını
yitirmiş.. Adalet ve aidiyet, sadece kitap ismini çağrıştırıyor sana..Etrafta dolaşan iki ayaklı kocaman bir soru
işareti oluyorsun.. Arada ünlemleşmeye yeltensen de beceremiyorsun o noktayı basından alıp yere koymayı sonrasında da sesin çıkmıyor.
Kolay değil puuuufff!! diye herşeyin ters düzz olması.. Sonra yine bir şey oluyor. Sen kendini “biri” sanmak istiyorsun , ama
öncesnde denediğin için “du bakalım, hemen havaya girmiyim “ diyorsun. Tüm bildiklerini tekrar gözden
geçiriyorsun..Sahip oldugun cesaretin “körlemesine dalış” tan daha farklı bir anlamı olduğunu, adaletin
çift taraflı bir madalyon olduğunu, kül yutabileceğini hatta kül kusabileceğini falan anlıyorsun....
Aptallık ile akıllılığın oranları değişse bile her bünyede mevcut olabileceğini kabulleniyorsun malesef....
Duyarlı olmanın ve empati kurmanın insanoğlu ile ilişkilerin her aşamasında işe yaramayacağını
da kavrıyorsun haliyle..
Hayal dünyanı korumaya devam edebildiysen bu geçirdiğin evrimler esnasında ,
şanslı oluyorsun.. Çünkü “gerçekte olduğun kişi”ye ulaşma yolundaki tohumların korunup,gizlendiği yer orada.
Şimdi, bu yazıya bir son gerek, ama bi sonu yok.. Zira hayat hala devam ediyor ve bu evrimlerin
ne zaman ve nerede seni bulacağını bilmiyorsun. Evet..



8.04.2009

Gidişimdeki görkemi bile sevdin..





Çöpten adamlar biriktirdim ben gecmişimde, kimisi çok cüsseli kimisi zayıf,
sessizlikten sonra sordukları sorulardan anladım
Onlarla yapamıcağımı..
Ne zor şey , birinin ne kadar olabileceğini anlamak için ona dokunmak zorunda kalmak
Hayal kırıklıklığı mı bunun adı
Hayır, hayır bu kadar anlam buna çok fazla,hayır bunun adı herhalükarda
Başka bir şey olmalı...
Neden en çok sevdiklerimi düşünüp durduğumda
düşünmeden söyleniyorlar tarafımdan böylesine
Sonra onlara dair özlediğim şarkılar da var diyerek mırıldanmaya başlıyorum işte
Birini kendi kendime konuşur gibi sevememek, tüm uğraşlarıma rağmen sevebileceğime umudumun kalmaması...
Kendi kendine konuşur gibi benimle konuş demiştim sana
Kendi kendime konuşur gibi ürpermiştin karşımda
Hiçbirşey olmamış gibi soğukkanlı kalmak sonrasnda karşında ..ooff çok zor..
Yapabileceğim başka birşey olmalı benim

Donuğum çok bazen, serinde flulaşmış bi cam gibi
Hiçbirinin kırıldığımı düşünmesine izin vermemek için ,tüm bu izlerin desen olduğunu iddia ediyorum şimdi
ahhh bennnnn.. ne kadar da hassasmışım yaaaaaa
Kırıyorum dizlerimi ve oturuyorum karşıma ,bir çay söylüyorum ve kafamdaki o eşsiz manzaraya

Benim çokça senden vazgeçtim ve unuttumlarım var
Kimisi çok öfkelendi öyle ki küçük düşecek kadar
Hiçbirzaman doğru zamanı bulup da esirgemediğim laflar
Kusuruma mı bakacaklar bunların karsısında .. önemi yok hiçbirinin, baksın kusurlarına baktıklarım
Zaten en acısı beni tren altında bırakması dokunduklarımın
ama tüm bencilliklerine rağmen, hala yakışıklıdır vesselam
Hala güzel günlerdi geçirdiklerimiz
Halen daha acıtmıyor ama tüm bunlar...gercekten..

Baska ülkelere yerleşme fırsatı oldugu zaman degerlendirmeli
özlemleri,onu ,bunu düşünmemeli
Kuşkularım büyüdü, nerede kalacağını bilmemek kötü
Herseyi öylece ortada bırakmak ise en iyisi.




27.03.2009

Elimden geleni yapıyorum ama bu kadar benim becerim..


Kendimi bazı anlar bir koleksiyoncu gibi hissediyorum.
Sanki bir zamanlar, bilmediğim bi yerlerde yitirdiğim bi hissin peşinde;
farklı yerlerden ,küçük küçük duygular toplayıp yığıyorum bir kenara..
Belki günün birinde,beklemediğim ve kokusunu bile duyamadığım bir anda
tüm bu parçalar toplanır, iç içe geçer de kendi kendime beceremediğim
bu hissi bana geri verir umuduyla...






16.03.2009

Duyu ve duygu Genleşmesi..


Herkes birşeyimden şikayetçi
bende saçlarımdan , kirpiklerimden..
Gözlerimdeki makyajda akmış zaten
topluyorum saclarımı..dudaklarının arasından bu konuyla alakalı tek bir kelime çıkarana bile..
susssss diyorum..'' ben böyle seviyorum...''
tam o an içimden geciyor
bunu ben mi söylemeliydim..yoksa duymalımıydım istediğim sesten..?

bazen hırrrr diye gezen hırcın bi kadın oluyorum burda
bazende gereğinden fazla suskun,sessiz..
Lanet bi inadım oldugu su götürmez bir gercekmiş
ondan duydum ( çok önemli olmasa da fikirleri..)
ama doğrusu bu..
ne zaman ısrarla özür dilenir ki..
Geçimsiz oldugumu hissettiğim zamanlarda
sonuna kadar inandığım sevgilerin, koşulsuz dostlukların ve
şartsız samimiyetlerin neden varolduklarını düşünüyorum
yanımda olmak isteyenleri şiddetle itiyorum
istediklerim olmuyor ,yalnız bırakın diyorum
Sanırım artık eskisi gbi olmuyor bu saydıklarım
Bi süre sonra ipin ucu eğer kaçmışsa
-aklın yani
sac diplerimi sarıyor sarmaşıklar, bir türlü memnun olamamalar sanki..
bir migreni ve midesi olduğunu hatırlatan tum paranoyalar ve umursamalar
üstüme üstüme geliyor o zaman ..

Belkide o çok sevdiğim yazar burda da haklı
'her insan biraz hayal kırıklığı'
tamam bencede haklısın yeterince uzak kalalım ,şimdilik bu kadarı yeterli
ve tehlike anında yanımızdaki - sevgilimzin kalbini kıralım
üzülsün benim için pek tabii
Beni kaybetmek üzere oldugu için veya aslında hiç kazanamadığını farkettiği için..
Sinirlerimin gerilmesi yuz hatlarımı bile endişelendiriyor
ve ben malesef hala gülmek üzereyim ağlamadan az önce

oof.. Bakıyorum camdan.. almış başını gidiyor şehir..
burası kimin şehri, noluyor demeye fırsat yok
alfabedeki çoğu harfe kastım artıyor
Kimse buna şiir demesin , edebiyatın en uclarında geziniyor
duysa zaten birileri katledilmem için üstüne para verir
seni kiralar hemde , katil filan tutar
beni de yukselik ,..sensizlik tutar..

seninle her halükarda aynı seyleri içicez biliyorum..kahve,çay..
aynı masada bi çok zamandan sonra ,
ama başka bi şehirde işte hç düşünülmeyen anılarda
adın hep böyle anlarda dilimin ucunda
tehlikesini dşündükçe olanların bu içimdeki güven hisside neyin nesi
bi açıklıyabilsem kendime..

Gökyüzüne baktığım ve yeryuzune bastığım takdirde
içimdeki sen iznimi istedi
parçalanmak için moleküllerine parmak izimi istedi
'sen nasıl istersen öyle ,
seviyorum seni
ama eskisi gibi değil ve bu hiç kırmıyor beni...'
dedim, dokundum,....gitti..





7.03.2009

Zihinsel olimpiyatlar ..



Anlaşmak , anlaşılmak diye bişey yok aslında
,farklı farklı yuzlerin ve dillerin altında başıboş zamanlar dolaşır
Senin sokaklarda aynı basıboşlukla dolandığın zamanlar
varlığını koruyabilmen adına başkalarını parçaladığın zamanlar gibi..

gecip giden zaman hain , anlamansa zor onu..
Düşünsene hem,
İki karanlık orman birbiriyle anlaşsa nolur ,anlaşmasa ne olur

güvenmek diye de bişey yok ki aslında ; aynı yuzlerin ve bilinmedik dillerin altında ,yine aynı korkular dolanır
Kaçarsın kovalarlar , korkunun kokusunu alırlar..
iki karanlık orman birbirine güvense ne olur hem , güvenmese

uydurulan anılar ,sahte ,samimiyetsiz öyküler
gerceklikten uzak sevgiler ..
hiç kullanmadığın hislerini bırakırsın kurtulmak için ellerine
yine de arınmazlar kapından ..
Bundan sonra o
iki karanlık orman birbirini sevse nolur ki
sevmese...

22.02.2009

Parçaları sana uymaz ?!?




Kendimi iiyileştirebilirim , evet sacı başı bozulmuş bi bebek gibi yada

parcalarına ayrılmış bi oyuncak araba gibi onarabilirim..
Ama şu dönemde bunu yapabilmem için birilerinin beni dürtmesi gerekiyor,
benim bi zamanlar onlara 'kalkta silkelen' dedğim gibi laflarla dövmeleri gerekiyor,
bozulan oyuncak arabanın motor kapağını açabilmek için..
Su kaynatıyoruz işte böyle arada bir ,insanlığımızı kaybediyoruz, yasamak adına ...
düşüyoruz arada bir..
Adresler arıyoruz,bulamıyoruz, kaybediyoruz kendimizi bazen kendi defterimizdeki satır aralarında..
çıkışları bulamadığımız köşelerden geri dönüp ,kalabalıklara karışıyoruz..
telefonlarımız caldıkça biz susuyoruz,kendi sesimizden bile daha yabancı gelen seslerle konusuyoruz bazen de..

onarabilirim kendimi gercekten, yapabilirim bunu..

Peşpeşe zincirleme eklendikçe hayatımın olaylar zincirine,bir uçurumun kenarına yaklaştıgını hissediyorum bende
ama gayette bilinçle..
Diz kapaklarımdaki fonksiyonel tum bağlar titrerken bnde rüzgarın yuzunu okşamasına izin veriyorum, sertçe..
bununla kalmıyor O,
bana ne kadar yuksekte oldugunu, hala bi çift kanata sahip olamadığımı ve eger düşersem canımın ne kdar yanabileceğini hatırlatıyor fısıldayarak..
Daha silkelenmemişm o vakit, razıym birinin beni ittirmesiine ..
İşte o noktada birinin dürtükleyerek uyandırması gerekiyor uykularımdan..
Uykusuz kalmalıym ki sonraki aşamaları tanımlayabilmek adına sade bir uyanış sebebim olsun..
Hem zaten daha düşünmeden belii sıradaki aşamam, büyük puntolara gerek yok ki aşk dediğimi tanımlamaya,sahip oldugun kırıntıları anlatmaya..
hiçbir harfi bilmeden asıl kelimeye ulaşmak yada kelimeyi bilmeden sahip olabileceği tum anlamları ellerinde tutamamak gibi bişey bu ..
içinde herseyi bir anda kaybetme yeteneği vardır ve yerlerini kendine bile söylemekten cekindğin tüm sırlarım gibidir..

Ona yuklediğm anlamlar,içine sıkıştırmaya çalıştığım onca sıfat yapboz tahtasında yanlış yerleştirilen parçalara
dönüştü bi süre sonra..yapamadım yeniden,yerleştiremedim doğrusunu..onaramadım..
Onaramıyorum kendimi..
olmuyo,yapamıyorum..
oyuncak arabamın su kaynatmış motorunu açmadan önce yavas yavas sızan , bölünerek çoğalan bakteriler gibi etrafımı saran o smsiyah dumandan boğuluyorum..
Olması gereken bu değil ki,biliyorum..


20.02.2009

Seçici geçirgen..




Her zamaki gibi üşüyorum ..
kaloriferlerin on dört peteginden homojen olarak yayılan ısı dalgaları
bedenimi eşit bi şekilde ısıtmıyor işte..
aslında ufacık olan cekirdeklerini cok denememe ragmen bi turlu kıramadığım
inatçı ve bi o kdar da şaşkın hücrelerim en dış kabugundan baslayarak eriyor..
Merkezin her daim buz gibi olması hiçbişeyi değiştrmiyor..
Birbirinden ayrılamaz halde kenetlenen hislerim, gülüşlerim, yaşlarım..
ve latin alfabesinden özenle ceçilmiş olan o üç harf birden devreye girerek durduruyor beni,
o andaki herseyi..
Ağzımızdan bi çırpıda cıkan,tek hece olan..
Sol tarafımı ısıtan, sıcacık yapan..
huzurla uyutuyor beni..





19.02.2009

İnsan ne yapmalı "iyi" hissetmek için..


Kendi kafamı ütülemekten zaman bulabilirsem eğer , şöyle bembeyazz, yumusatıcı kokulu, yeni ütülenmiş
çarşaf kokusu çekmek istiyorum su anda nefes alabildiğim tek burun deliğimden..
Sadece biri tıkalı oldugu için şükretmem gerekirken şu anda
ben acaip bi asimetri hissediyorum kafatasımda ..
İstiyorum ki içime çekiyim buz gibi havayı yavaş yavaş..
sonra hafif serin bi öğleden sonrasında çimenlere uzanmak ,boyıcakmış die hiççç düşünmeden..
Gözümün alabildiği kadar uzaklara bakmak şimdiyi dşünmeden, içimdeki korkuları şimdileştirmeden..
gülümsemek..
istiyorum ki yolculuklar yapıyım , sırf mola verebilmek adına..
Gülüşüm mahrem sanki bi süredir , sakınmak istemiyorum kimseden,
sadece gecici olan sorumlulukları alsam üstüme ,
yazsam bol bol..
yazmak ne mühim bişi benim için ,yaratmak gibi..
hayatla alıp veremedğim var benim bi çoğu gibi, taksimetre işliyor deli gibi..
ne kadar terk i diyar eylesemde bi süre düşüncelerden sonra bakıyorum değişen bişi yok,
bekliyolar beni bıraktığım yerde..
sevdiklerim gibi..
Onların herseyin ötesnde oldugunu, varoldugunu bilmek ,hissetmek..
en zor dönemlerde bile herseyin onlarla beraber gececeğini bilmek,malesef ki herseyin bi anlamı olduguna inanmak ..
şükretmek, hyra yormak..
nefes almak ,yaşamak...

herkes gbi..


17.02.2009

Adımlarım yavaşlarken ,hızlanan birşeyler vardı etrafımda..

Biraz sıklaştırırsam adımlarımı yetişirim aslında,biliyorum..Belki en son binen ben olurum ama,yetişirm..
İstemiyorumm..
Anons yapılıyor bir sonraki vapura dair..beklemelimiyim yoksa baska yerden mi binmeliyim karar veremiyorum..
Zaten nereye gideceğimi de bilmiyorum..
denizze bakıyorum..bekliyorum..
Saclarım önümü görmeme izin vermiyor, kulaklarımda kulaklıklar

onların üstünde üşümesin die taktığım tüylü kulaklardan görünmüyor..
ince ince çalan müzik sanki izledğim bi filmin
fon müziği gibi ben yürürken..
ama keşke duyma(-sa)m çalanı..
görme(-se)m nereye doğru yürüdüğümü..
hatta seni..
gidişini..
bir anda girişini diyemem ama son hızla çıkışını hayatımdan..
dilbilgisinin o malum dilek kipleri
eziyor beni düşüncelerimde..
o anda bu halmden etkilenen tek canlı yanasıyor yanıma..
acı kahve rengiyle tüyleri nasılda parlak..
dayanamıyorum, seviyorum ..
Hoşuna gidiyor köpeğin..Mest oluyor sanki..

seni sevsem böyle.. hoşuna gider mi senn de ?

sonra vapur yanaşııyor.. insanlar biniyor.. o kalabalığa girmektense en son
binmeyi tercih ediyorum..Bezginlik hat safhada..
çeşit çeşit insan, her yer dolmuş bakınıyorm
en cok samimi gelen insanların yanına oturuyorum..
neler konusabilirler yol boyunca diye düşünüyorum,onlara doğru yururken..
aşırı soğuk..kahve içiyorum,aroma tadını damağımda hissediyorum..
Vapuru özlemişim..vapurdan inen insanların yavaşlığını bile özlemişim..
seni de..
Kısa sürüyor bunların aklımdan geçiş anı..
bu kadar cabuk geçip gitmesi zihnimden korku veriyor bana..

Sabahları yalnız uyanmak ve şahsıma tahsis düşlere uyumak..
Sana uzanmaya calışırken,
geri geri gidişlerin korku veriyor bana..
Birçok gece ve aslında hiçbir gece sana dokunmak ,
bilinçsiz bi anımda itiraf etmek seninle uyumanın özlemini..
gülmek beraberce..

Yürüyorum..
ağaçlı bi yoldayım..adımlar sonra korkunç bi kalabalığa karısıcam..
özlediğim bi kalabalık..
O çok sevdiğim reklamda ki gibiym..
stabilim..
ve etrafımda metropol ışıkları,karınca gibi insanlar..
hareketsizim..

Zaman kavramından cok uzaktayım..
dertsiz ve tasasızım aslında..
soğuk,yalnız ve hissizim biraz..
acısızm ,nefessiz..
sensiz..




Nefes almak kadar zor olsun aşık olmak

Hiç bi şekilde dile gelmese aşk..
Gündelik hayatımıza dahil olmasa, kremalı tatlı kılığına girmiş bi ekşi mevsim meyvelerinden olmasa keşke..
Hiçbirimizin ağzı sulanmasa çilek mevsiminde illede mandalina,portakal diye (:
sonra da portakalın mevsimi gelince bi yaygaradır koparmasa kimse işte geldi sonunda diye ..
Aşık mısın ????
Ammaannn evlerden uzak.. (:
Artık tamam..uğruna dillere destan herseyi yapabilirsin sen, herturlu zırvalığına
'aşığım' ondan diebilirsin..
fedakarlıkta tavan yapabilirsin ve dinlemek isteyen yada isteyemeyen
herkesi esir alabilme hakkını kendinde bulursun ..
Bi leyla ruh haliyle gezinir durursun sanki hep öyle gidecekmiş gibi ..
(((:
oysa ki
aşk kelimesi altında dile gelen çoğu şey bi ezber..
duyduklarının gölgesinde kalıp, seninde güneşe çıkaramayarak ve malesefte kurutamayarak bi süre üstüne giyeceğin
en sevdiğin gysin..
Ama yine de ,
Gerçekten o kdar güzelse ,seninse mesala
-herseye ragmen,yasanılanlara ve yasanacaklara -...
kalsın içinde ,yasadığın yerde..
dillendirme..
hep onu beklediğini ,nası bişie benzediğini düşündüğünü bilmesin kmse..
gercek hisleri , ağzından cıktığı andan itibaren doğruluğunu
kaybetmeen tümceleri, çarpıntıyı ve benzersiz bi kan dolaşımını içinde barındırdığı sürece...
Onun sana geliyor oluşu bu hayatta varoluşuna en büyük hediye....




15.02.2009

İşaret savaşlarımız



Biz öyle herkesin özenle dikkat etmediği noktalama işaretlerine benziyorduk bence seninle..
En başlarda kafa kafaya vermiş , nerde oldugundan ve olmak istediğinden emin ayaklarını birleştirmiş gibi,
uzaktan bakıldığında bi kalbe benzeyen birbirine doğru eğilmiş iki insan
hep soru işaretidir bence bir bilinmezliği olan..
Aynı tartışmalarımız da olduğu gibiydi noktalı virgülümüzz..
birimiz noktayı koyunca diğeri hemen virgülü eklerdi kesin devam edebilecek
her türlü sonuç için..
ve tabiki ortak karar için..
Bazen de iki nokta üstüsteydik ama ironiden çok uzak bi şekildeydik..
sadece eksik yanlarımızı tamamlamak adına ve de açıklamalara ihtiyacımız olduğunda
eşlik ederdik sahip olduğumuz noktamızla ..
kızgınlıklarımız yanyana koyduğumuz ünlemlerimizden ibaretti..
Günlerden bir gün sen, besleyip büyütüp ,kocaman yaptığın o soru işaretiyle çıkageldiğinde
yanına hangi
noktalama işaretini koyacağımı şaşırdım..
sen nokta koydun , ben hemen üstüne bi virgül..açıklamaya değerdi çünkü..
sen yine nokta koyduğunda artık bizi hiçbir işaretin tanımlamıyacağını bende biliyordum..
cümle bitmişti..
sen boşluktan sonra bi virgül koydun ve devam ettin hayatına..
bende,
bir parantez açtım tüm bunları koydum içine ,kapatırım zamanla..





13.02.2009

Oren Lavie - Her Morning Elegance ♪♪♪





url: www.orenlavie.com


♪♪♪♪♪♪♪♪♪

Elde olmak(sızı)n...


Belli belirsiz tebessümlere aldırmadan, sadece içindeki tebessüme bak..
İçindeki aynalara ve dostlara iyi bak…Ruhun fırtınası ne kadar
çalkalasa da kaybettirsede yolları biliyosun sende... İçindeki yollara
çıkacak bir kısa yol elbet var...
Eksildi bir günüm daha,unuttum şarkılar neyi söyler demeyi bu
günlerde ve dilimde yok işte bir şarkı nedense. Her şarkı bize
bir şeyleri söyler.Özlediğini, nefretini,anını hatırlatır hatta belkide fısıldar kulağına bi çok şeyi...Şarkılar öyle çok
şey söyler ki… Unuttuk şarkılar söylemeyi sevdiklerimizle, keyifle, gülümseyerek..…Ah şarkılar neler söyler neler?
ne derindir anlamları , tümceleri ne basit ama ne çok şey anlatır ..
o çoook eski şarkılardan biridir .. :

O güzel gözlerle bakmasını bil
Sadece kendin yanma, yakmasını bil.. ;)



8.02.2009

Üşüyorsam eğer, kuzeykutbunda mayolu bir şekilde hayal ederim kendimi....




„ Gecenin bir yarısı uyanıyorum ve yatağımın başucunda oturan bir peri görüyorum. Ondan bir virüs diliyorum: Televizyon virüsünü…“

Aslında hayal görmek mizacıma uygun bir eylem değildir. Çünkü tabiat olarak kötümserim ve daha çok gerçeğe odaklanırım.
Okul yıllarımda kız arkadaşlarım gökkuşağı, efsanevi kahramanlar ve beyaz atlı prensler çizerlerken, ben bir böceğin ayaklarını sayıyor, o çenesinin kudretinden, yaşam için yaratilmis o vahşi donanımlarından dehşete düşüyordum.
Ölümü düşünüyordum mesela, ve birazda başka şeyleri…
Bu yüzden bir şeyi tasavvur ederken töhmet altında kalmaktan kendimi alamıyordum. -hala öyleyimdir-
Bugün bile hayallerimi sıkıcı buluyorum.
Üşüyorsam eğer, kuzeykutbunda mayolu bir şekilde hayal ederim kendimi.
Acıkmışsam eğer terkedilmiş, aşçısı ve garsonu olmayan bir lokantayı tahayyül ederim.
Yani anlayacağınız siz dinleyicilerimin nefesini kesecek olağanüstü hayallerim yoktur benim.
Fakat bunlarında ötesinde hayal etmekten vazgeç(e)mediğim bir hayalim olduğunu söyleyebilirim.

Gecenin bir yarısı uyanıyorum ve yatağımın başucunda oturan bir peri görüyorum. Yusufçuk kanatlı ve elinde sihirli değneğiyle yatağımın başucunda beni süzmekte olan bir peri...
Lafı uzatmadan sadede geliyor,
„ bir dileğin var mı? „
„ nasıl olursa olsun öylemi? „ diye soruyorum karşımda dileğimi gerçekleştirmek üzre bekleyen periye.
„ tabiiki , yoksa nasıl bir peri olabilirdim ki ? „
„ O halde bir virüs diliyorum. Çok sıra dışı bir virüs. Televizyon virüsü. Televizyonun sesini ebediyyen kesecek bir virüs.”
Sihirli değnek anında o ahengiyle raksetmeye başlıyor havada, ve apansızın içi virüslerle kaynayan yeşilimtırak bir sıvı tutuyorum elimde.
Pencereyi açıyorum ve bir şampanya gibi sallamaya başlıyorum. Şişenin kapağını patlatıyorum.
Pandoranın kutusu açılıyor.
“ Uçun benim şirin ve küçük virüslerim. Yüreğimin götürdüğü yere uçun, o muhteşem etkinizi gösterin. „
Önce hiçbir şey olmamış gibi görünüyor, fakat daha sonra virüsün o muhteşem etkileri kendini göstermeye başladığını fark ediyorum
İnsanlar yek vücut halinde televizyon kanallarını arayıp şikayet ediyorlar:
“ neler oluyor? Hiçbir şey duyamıyoruz “
“ herşey yolunda “ diyor hattın diğer ucunda ki olaydan bihaber görevli : „ sorun cihazınızda olabilir „
Fakat virus Antenleri; telsiz kulelerini , televizyonları etkisi altına almıştır çoktan. Yok edilmesi gereken ne varsa yok etmiştir.
Bir telaş kopuyor sonra. Teknikerler , ustalar çağrılıyor. Geliyorlar, bakıyorlar biçare geri dönüyorlar.

Günler böyle geçiyor, spikerler sessizlik içinde devam ediyorlar dudaklarını oynatmaya.
Yarışmalar lüzumsuz ve sıkıcı olmaya başlıyor.
Dansözler tüm hünerleriyle manasızlaşmaya mahkum olmuş bir vaziyette raksetmeye calışıyorlar hala.
Programın birinde biri ağlıyor. Başına üzücü bir vukuat geldiğinden midir, yoksa ekran karşısında olmaktan arlandığı için midir bilinmiyor.
Diğer taraftan siyasilerimiz istiflerini bozmadan konuşuyorlar.Nefesleri tükenircesine, gözleri yuvalarından oynarcasına, o enstantane el kol hareketleriyle tartışıyorlar meseleyi. Bu Televizyon sessizliğine karşı vaadlerde bulunuyorlar, birbirlerine ateş püskürüyorlar. Teraryumdaki kertenkelelerin birbiriyle kavga ettiği gibi….
Reklam ajansları kanalları mahkemeyle tehdit ediyor, ve anlaşmaları iptal ediyorlar
Yıllardır kabalıkla, bilgisizlikle, bedensel ve ruhsal pornografiyle dolup taşan,
Toplumun edeb şuurunu yok eden bu kirli kutular şimdi yavaşca kendiliğinden yok oluveriyorlar.
Ekranlarda Sürekli aynı altyazılar geçiyor :
“ Teknik nedenlerden dolayı yayınımıza ara verdik “
Önce telaş , endişe ve nihayetinde huzur.
Komşu sakinleri evlerinin köşelerinde aptalca duran bu aygıtlarla neler yapılabileceğine dair yarışmalar düzenliyorlar.
Kimileri çiçekleri için bir sera, kimileri balıkları için bir akvaryum olarak kullanıyorlar.
Bazı kıvrak zekalar, altına dört tekerlek monte edip alışveriş arabası niyetine kullanıyorlar.
İnsanlar yavaş yavaş evlerinden çıkıp birbirleriyle sohbet etmeye başlıyorlar.
Köylerde o eski sinemalar tekrar hayat buluyor.
Sofralarda artık tartışmalar sohbetler ve gülüşmeler kendini göstermeye başlıyor.
Çocuklar sokaklarda buluşup kendilerine yeni yeni oyunlar düşünüyorlar.
Anneler merdiven başında oturmuş dertleşiyorlar.
Derken aylar sonra tuhaf bir şey oluyor. Sabahları çocuklarının yatağından siyah kırıntılar buluyor anneleri.
Bu da nesi ? Zifte benziyorlar ve iğrenç kokuyorlar
Çocuk doktorları alarma geçiyor. Yine bir telaş kopuyor…
Fakat birkaç araştırma neticesinde herşey ortaya çıkıyor.
O siyah kırıntılar yıllardır çocukların hayatını ve ahlakını zehirleyen televizyonun o atıklarından ,o zehrinden başka bir şey değildir.
Yaşlılarında öksürükleri ve bronşitleri yer yer azmaya başlıyor.
Bronşitten mi, Gripten mi dersiniz?
Hayır hayır. Onlar sadece geçen yazdan kalan o iğrenç programların artıklarıdır.

Toplumun artık sağlığına kavuşma temayülüdür.



Die Zeit

6.02.2009

Misali cümleler

Şöyle bi bakıyorum da ..
şu anda sonsuz samimiyetsiz olduguna inandığım zamanın ,
samimiyetsizliklere olanca kuvvetiyle açık ve kötüye kullanımına değil de tam yerinde kullanımına maruz kaldığım
günlerin bıkkınlığındayım..
Düşünmekten bile bıktım..
Kanıksanmış olaylar zincirinin bizi alıp götürdüğü o garip sona karsıı
çooook öncesinde duydugumuz tedirginlik ve birbirimize duydugumuz güvenin yanında ,
çok gecmeden yasanılanların üstüne ,asıl garip olanın benim sergilediğim
hareketler olduğunu biraz gec anladım .. (:
Laaaakin anlamanın da kabul etmeyi herzaman beraberinde getirmediğini düşündüğmde
onu da o anda bıraktım ve
Onun gercekliğinin benim hayatımda ne denli az seye bağlı oldugunu da o zaman hissettim..

Tüm bu olup bitenlerin sonunda elimde kalan,
kayıtlara düşülen kocaman bi çarpı işaretiydi..
(anlamını bilipte bilmezden geldiğim )




Herhangi bir yazı

Herhangi bi şehir..
Herhangi bir adam ve onun herhangi hayatı..
Herkesin bir herhangisi arasında dağılıp savrulacak olan bi hikaye..
ve herhangi bir kız,uzun saclı..
Karşılaşma hikayeleri sıradan bir karşılaşma hikayesinden farklı, herkesin bildiği
o herhangi bir karşılaşmadan ibaret değildi..
İkisinin de hayatı insanların yasadığı o herhangi hayatlardan cok farklıydı..
Ama her çift gibi herhangi sözler cıkmıştı ağızlarından yasamadıkları herhangi günlere dair..
Dinledikleri herhangi bir şarkıyı benimsemişlerdi, bi çok kez dinleyip
birbirlerini hatırlamışlardı..
şimdi bunların hepsi herhangi bir zamanda kaldı..

o şarkı defalarca çaldı, şimdi bile herhangi bi yerde çalıyor olmalı..
Herhangi olan o adamın kulağına geldiğinde ,aklına o herhangi zamanlar gelmiyordur bile..
Ayrılıkları herhangi gibi..
Yalanlar herhangi gibi..
Kaçışlar hep herhangi sebeplerle..
Onlar için herşey , insanların herhangi olarak bildiği gibi gitti ikisi için..
o herhangi şarkı gibi..

5.02.2009

Karanlık / Flu / Gri filan işte..




Karanlıkta , belli belirsiz bir ışıkta yazı yazmak nedir bilirmisiniz?
Ama şimdi bu soru öyle ,ikinci üçüncü kalite bi site lafı deil hani üstüne tıklanılan (: ..
tam anlamıyla soruyorum sorumu..

Ne yazdığınızı görmeden, el yazınızın dibine vurarak, aynı şekilde bir daha yazmanızın
gayet zor olacağını bilerek ..
harfleri görmeden, sadece düşündüklerini karalayarak..habersizce yazmak..
O anlarda geriye dönerek cümlenin anlamını güçlendirmek gibi bi lüksünüzde olmuyor pek,sadece üstünü karalamak...
hatta bunları yazarken düşününce de,
konudan direk kopup bağımsız kalem oynatmama neden oluyor ..

Karanlıkta uzun dakikalar kalmayı sevmiyorum..
paranoyam tüm kıvraklığıyla harekete geciyor..Işıklar yandığında yazdıklarımın nasıl görüneceğini
düşünüyorum ,satırların eğimi ,karmaşası filan..
böyle sacma sapan seyler nerden aklıma gelio hiçbi fikrim yok..

Yatagıma yaslanmış bunları yazarken sol omzumun üstünden ..sanki bi nefes tüm sinir hücrelerimi uyarıyor..
aynı anda hissettiğim sıcaklık hiç bitmeyen cığlıklar attırabilir gercekten..
hayatımın bir kısmına sahit olan ve I.Ruhi'den sonra yine kıyamayıp onun adını koyduğum II.Ruhi(kedim)
mırr/tırrr sesleriyle sakinleştiriyor sanki kalp atışlarımı..
Bunlar olurken sanki yine..Yukardan dikkatlice bakıldığında bizi hedef alan bi kamera
basmızın üstünde irtifa kazanıp
biizi bir nokta kadar ufacık gösterene kadar ilerleyip yukarı çıkıyor sessizce..




Şu karanlıkta yanan lambalardan filan almam lazım sanırım :/



Ağır kapı