22.02.2009

Parçaları sana uymaz ?!?




Kendimi iiyileştirebilirim , evet sacı başı bozulmuş bi bebek gibi yada

parcalarına ayrılmış bi oyuncak araba gibi onarabilirim..
Ama şu dönemde bunu yapabilmem için birilerinin beni dürtmesi gerekiyor,
benim bi zamanlar onlara 'kalkta silkelen' dedğim gibi laflarla dövmeleri gerekiyor,
bozulan oyuncak arabanın motor kapağını açabilmek için..
Su kaynatıyoruz işte böyle arada bir ,insanlığımızı kaybediyoruz, yasamak adına ...
düşüyoruz arada bir..
Adresler arıyoruz,bulamıyoruz, kaybediyoruz kendimizi bazen kendi defterimizdeki satır aralarında..
çıkışları bulamadığımız köşelerden geri dönüp ,kalabalıklara karışıyoruz..
telefonlarımız caldıkça biz susuyoruz,kendi sesimizden bile daha yabancı gelen seslerle konusuyoruz bazen de..

onarabilirim kendimi gercekten, yapabilirim bunu..

Peşpeşe zincirleme eklendikçe hayatımın olaylar zincirine,bir uçurumun kenarına yaklaştıgını hissediyorum bende
ama gayette bilinçle..
Diz kapaklarımdaki fonksiyonel tum bağlar titrerken bnde rüzgarın yuzunu okşamasına izin veriyorum, sertçe..
bununla kalmıyor O,
bana ne kadar yuksekte oldugunu, hala bi çift kanata sahip olamadığımı ve eger düşersem canımın ne kdar yanabileceğini hatırlatıyor fısıldayarak..
Daha silkelenmemişm o vakit, razıym birinin beni ittirmesiine ..
İşte o noktada birinin dürtükleyerek uyandırması gerekiyor uykularımdan..
Uykusuz kalmalıym ki sonraki aşamaları tanımlayabilmek adına sade bir uyanış sebebim olsun..
Hem zaten daha düşünmeden belii sıradaki aşamam, büyük puntolara gerek yok ki aşk dediğimi tanımlamaya,sahip oldugun kırıntıları anlatmaya..
hiçbir harfi bilmeden asıl kelimeye ulaşmak yada kelimeyi bilmeden sahip olabileceği tum anlamları ellerinde tutamamak gibi bişey bu ..
içinde herseyi bir anda kaybetme yeteneği vardır ve yerlerini kendine bile söylemekten cekindğin tüm sırlarım gibidir..

Ona yuklediğm anlamlar,içine sıkıştırmaya çalıştığım onca sıfat yapboz tahtasında yanlış yerleştirilen parçalara
dönüştü bi süre sonra..yapamadım yeniden,yerleştiremedim doğrusunu..onaramadım..
Onaramıyorum kendimi..
olmuyo,yapamıyorum..
oyuncak arabamın su kaynatmış motorunu açmadan önce yavas yavas sızan , bölünerek çoğalan bakteriler gibi etrafımı saran o smsiyah dumandan boğuluyorum..
Olması gereken bu değil ki,biliyorum..


20.02.2009

Seçici geçirgen..




Her zamaki gibi üşüyorum ..
kaloriferlerin on dört peteginden homojen olarak yayılan ısı dalgaları
bedenimi eşit bi şekilde ısıtmıyor işte..
aslında ufacık olan cekirdeklerini cok denememe ragmen bi turlu kıramadığım
inatçı ve bi o kdar da şaşkın hücrelerim en dış kabugundan baslayarak eriyor..
Merkezin her daim buz gibi olması hiçbişeyi değiştrmiyor..
Birbirinden ayrılamaz halde kenetlenen hislerim, gülüşlerim, yaşlarım..
ve latin alfabesinden özenle ceçilmiş olan o üç harf birden devreye girerek durduruyor beni,
o andaki herseyi..
Ağzımızdan bi çırpıda cıkan,tek hece olan..
Sol tarafımı ısıtan, sıcacık yapan..
huzurla uyutuyor beni..





19.02.2009

İnsan ne yapmalı "iyi" hissetmek için..


Kendi kafamı ütülemekten zaman bulabilirsem eğer , şöyle bembeyazz, yumusatıcı kokulu, yeni ütülenmiş
çarşaf kokusu çekmek istiyorum su anda nefes alabildiğim tek burun deliğimden..
Sadece biri tıkalı oldugu için şükretmem gerekirken şu anda
ben acaip bi asimetri hissediyorum kafatasımda ..
İstiyorum ki içime çekiyim buz gibi havayı yavaş yavaş..
sonra hafif serin bi öğleden sonrasında çimenlere uzanmak ,boyıcakmış die hiççç düşünmeden..
Gözümün alabildiği kadar uzaklara bakmak şimdiyi dşünmeden, içimdeki korkuları şimdileştirmeden..
gülümsemek..
istiyorum ki yolculuklar yapıyım , sırf mola verebilmek adına..
Gülüşüm mahrem sanki bi süredir , sakınmak istemiyorum kimseden,
sadece gecici olan sorumlulukları alsam üstüme ,
yazsam bol bol..
yazmak ne mühim bişi benim için ,yaratmak gibi..
hayatla alıp veremedğim var benim bi çoğu gibi, taksimetre işliyor deli gibi..
ne kadar terk i diyar eylesemde bi süre düşüncelerden sonra bakıyorum değişen bişi yok,
bekliyolar beni bıraktığım yerde..
sevdiklerim gibi..
Onların herseyin ötesnde oldugunu, varoldugunu bilmek ,hissetmek..
en zor dönemlerde bile herseyin onlarla beraber gececeğini bilmek,malesef ki herseyin bi anlamı olduguna inanmak ..
şükretmek, hyra yormak..
nefes almak ,yaşamak...

herkes gbi..


17.02.2009

Adımlarım yavaşlarken ,hızlanan birşeyler vardı etrafımda..

Biraz sıklaştırırsam adımlarımı yetişirim aslında,biliyorum..Belki en son binen ben olurum ama,yetişirm..
İstemiyorumm..
Anons yapılıyor bir sonraki vapura dair..beklemelimiyim yoksa baska yerden mi binmeliyim karar veremiyorum..
Zaten nereye gideceğimi de bilmiyorum..
denizze bakıyorum..bekliyorum..
Saclarım önümü görmeme izin vermiyor, kulaklarımda kulaklıklar

onların üstünde üşümesin die taktığım tüylü kulaklardan görünmüyor..
ince ince çalan müzik sanki izledğim bi filmin
fon müziği gibi ben yürürken..
ama keşke duyma(-sa)m çalanı..
görme(-se)m nereye doğru yürüdüğümü..
hatta seni..
gidişini..
bir anda girişini diyemem ama son hızla çıkışını hayatımdan..
dilbilgisinin o malum dilek kipleri
eziyor beni düşüncelerimde..
o anda bu halmden etkilenen tek canlı yanasıyor yanıma..
acı kahve rengiyle tüyleri nasılda parlak..
dayanamıyorum, seviyorum ..
Hoşuna gidiyor köpeğin..Mest oluyor sanki..

seni sevsem böyle.. hoşuna gider mi senn de ?

sonra vapur yanaşııyor.. insanlar biniyor.. o kalabalığa girmektense en son
binmeyi tercih ediyorum..Bezginlik hat safhada..
çeşit çeşit insan, her yer dolmuş bakınıyorm
en cok samimi gelen insanların yanına oturuyorum..
neler konusabilirler yol boyunca diye düşünüyorum,onlara doğru yururken..
aşırı soğuk..kahve içiyorum,aroma tadını damağımda hissediyorum..
Vapuru özlemişim..vapurdan inen insanların yavaşlığını bile özlemişim..
seni de..
Kısa sürüyor bunların aklımdan geçiş anı..
bu kadar cabuk geçip gitmesi zihnimden korku veriyor bana..

Sabahları yalnız uyanmak ve şahsıma tahsis düşlere uyumak..
Sana uzanmaya calışırken,
geri geri gidişlerin korku veriyor bana..
Birçok gece ve aslında hiçbir gece sana dokunmak ,
bilinçsiz bi anımda itiraf etmek seninle uyumanın özlemini..
gülmek beraberce..

Yürüyorum..
ağaçlı bi yoldayım..adımlar sonra korkunç bi kalabalığa karısıcam..
özlediğim bi kalabalık..
O çok sevdiğim reklamda ki gibiym..
stabilim..
ve etrafımda metropol ışıkları,karınca gibi insanlar..
hareketsizim..

Zaman kavramından cok uzaktayım..
dertsiz ve tasasızım aslında..
soğuk,yalnız ve hissizim biraz..
acısızm ,nefessiz..
sensiz..




Nefes almak kadar zor olsun aşık olmak

Hiç bi şekilde dile gelmese aşk..
Gündelik hayatımıza dahil olmasa, kremalı tatlı kılığına girmiş bi ekşi mevsim meyvelerinden olmasa keşke..
Hiçbirimizin ağzı sulanmasa çilek mevsiminde illede mandalina,portakal diye (:
sonra da portakalın mevsimi gelince bi yaygaradır koparmasa kimse işte geldi sonunda diye ..
Aşık mısın ????
Ammaannn evlerden uzak.. (:
Artık tamam..uğruna dillere destan herseyi yapabilirsin sen, herturlu zırvalığına
'aşığım' ondan diebilirsin..
fedakarlıkta tavan yapabilirsin ve dinlemek isteyen yada isteyemeyen
herkesi esir alabilme hakkını kendinde bulursun ..
Bi leyla ruh haliyle gezinir durursun sanki hep öyle gidecekmiş gibi ..
(((:
oysa ki
aşk kelimesi altında dile gelen çoğu şey bi ezber..
duyduklarının gölgesinde kalıp, seninde güneşe çıkaramayarak ve malesefte kurutamayarak bi süre üstüne giyeceğin
en sevdiğin gysin..
Ama yine de ,
Gerçekten o kdar güzelse ,seninse mesala
-herseye ragmen,yasanılanlara ve yasanacaklara -...
kalsın içinde ,yasadığın yerde..
dillendirme..
hep onu beklediğini ,nası bişie benzediğini düşündüğünü bilmesin kmse..
gercek hisleri , ağzından cıktığı andan itibaren doğruluğunu
kaybetmeen tümceleri, çarpıntıyı ve benzersiz bi kan dolaşımını içinde barındırdığı sürece...
Onun sana geliyor oluşu bu hayatta varoluşuna en büyük hediye....




15.02.2009

İşaret savaşlarımız



Biz öyle herkesin özenle dikkat etmediği noktalama işaretlerine benziyorduk bence seninle..
En başlarda kafa kafaya vermiş , nerde oldugundan ve olmak istediğinden emin ayaklarını birleştirmiş gibi,
uzaktan bakıldığında bi kalbe benzeyen birbirine doğru eğilmiş iki insan
hep soru işaretidir bence bir bilinmezliği olan..
Aynı tartışmalarımız da olduğu gibiydi noktalı virgülümüzz..
birimiz noktayı koyunca diğeri hemen virgülü eklerdi kesin devam edebilecek
her türlü sonuç için..
ve tabiki ortak karar için..
Bazen de iki nokta üstüsteydik ama ironiden çok uzak bi şekildeydik..
sadece eksik yanlarımızı tamamlamak adına ve de açıklamalara ihtiyacımız olduğunda
eşlik ederdik sahip olduğumuz noktamızla ..
kızgınlıklarımız yanyana koyduğumuz ünlemlerimizden ibaretti..
Günlerden bir gün sen, besleyip büyütüp ,kocaman yaptığın o soru işaretiyle çıkageldiğinde
yanına hangi
noktalama işaretini koyacağımı şaşırdım..
sen nokta koydun , ben hemen üstüne bi virgül..açıklamaya değerdi çünkü..
sen yine nokta koyduğunda artık bizi hiçbir işaretin tanımlamıyacağını bende biliyordum..
cümle bitmişti..
sen boşluktan sonra bi virgül koydun ve devam ettin hayatına..
bende,
bir parantez açtım tüm bunları koydum içine ,kapatırım zamanla..





13.02.2009

Oren Lavie - Her Morning Elegance ♪♪♪





url: www.orenlavie.com


♪♪♪♪♪♪♪♪♪

Elde olmak(sızı)n...


Belli belirsiz tebessümlere aldırmadan, sadece içindeki tebessüme bak..
İçindeki aynalara ve dostlara iyi bak…Ruhun fırtınası ne kadar
çalkalasa da kaybettirsede yolları biliyosun sende... İçindeki yollara
çıkacak bir kısa yol elbet var...
Eksildi bir günüm daha,unuttum şarkılar neyi söyler demeyi bu
günlerde ve dilimde yok işte bir şarkı nedense. Her şarkı bize
bir şeyleri söyler.Özlediğini, nefretini,anını hatırlatır hatta belkide fısıldar kulağına bi çok şeyi...Şarkılar öyle çok
şey söyler ki… Unuttuk şarkılar söylemeyi sevdiklerimizle, keyifle, gülümseyerek..…Ah şarkılar neler söyler neler?
ne derindir anlamları , tümceleri ne basit ama ne çok şey anlatır ..
o çoook eski şarkılardan biridir .. :

O güzel gözlerle bakmasını bil
Sadece kendin yanma, yakmasını bil.. ;)



8.02.2009

Üşüyorsam eğer, kuzeykutbunda mayolu bir şekilde hayal ederim kendimi....




„ Gecenin bir yarısı uyanıyorum ve yatağımın başucunda oturan bir peri görüyorum. Ondan bir virüs diliyorum: Televizyon virüsünü…“

Aslında hayal görmek mizacıma uygun bir eylem değildir. Çünkü tabiat olarak kötümserim ve daha çok gerçeğe odaklanırım.
Okul yıllarımda kız arkadaşlarım gökkuşağı, efsanevi kahramanlar ve beyaz atlı prensler çizerlerken, ben bir böceğin ayaklarını sayıyor, o çenesinin kudretinden, yaşam için yaratilmis o vahşi donanımlarından dehşete düşüyordum.
Ölümü düşünüyordum mesela, ve birazda başka şeyleri…
Bu yüzden bir şeyi tasavvur ederken töhmet altında kalmaktan kendimi alamıyordum. -hala öyleyimdir-
Bugün bile hayallerimi sıkıcı buluyorum.
Üşüyorsam eğer, kuzeykutbunda mayolu bir şekilde hayal ederim kendimi.
Acıkmışsam eğer terkedilmiş, aşçısı ve garsonu olmayan bir lokantayı tahayyül ederim.
Yani anlayacağınız siz dinleyicilerimin nefesini kesecek olağanüstü hayallerim yoktur benim.
Fakat bunlarında ötesinde hayal etmekten vazgeç(e)mediğim bir hayalim olduğunu söyleyebilirim.

Gecenin bir yarısı uyanıyorum ve yatağımın başucunda oturan bir peri görüyorum. Yusufçuk kanatlı ve elinde sihirli değneğiyle yatağımın başucunda beni süzmekte olan bir peri...
Lafı uzatmadan sadede geliyor,
„ bir dileğin var mı? „
„ nasıl olursa olsun öylemi? „ diye soruyorum karşımda dileğimi gerçekleştirmek üzre bekleyen periye.
„ tabiiki , yoksa nasıl bir peri olabilirdim ki ? „
„ O halde bir virüs diliyorum. Çok sıra dışı bir virüs. Televizyon virüsü. Televizyonun sesini ebediyyen kesecek bir virüs.”
Sihirli değnek anında o ahengiyle raksetmeye başlıyor havada, ve apansızın içi virüslerle kaynayan yeşilimtırak bir sıvı tutuyorum elimde.
Pencereyi açıyorum ve bir şampanya gibi sallamaya başlıyorum. Şişenin kapağını patlatıyorum.
Pandoranın kutusu açılıyor.
“ Uçun benim şirin ve küçük virüslerim. Yüreğimin götürdüğü yere uçun, o muhteşem etkinizi gösterin. „
Önce hiçbir şey olmamış gibi görünüyor, fakat daha sonra virüsün o muhteşem etkileri kendini göstermeye başladığını fark ediyorum
İnsanlar yek vücut halinde televizyon kanallarını arayıp şikayet ediyorlar:
“ neler oluyor? Hiçbir şey duyamıyoruz “
“ herşey yolunda “ diyor hattın diğer ucunda ki olaydan bihaber görevli : „ sorun cihazınızda olabilir „
Fakat virus Antenleri; telsiz kulelerini , televizyonları etkisi altına almıştır çoktan. Yok edilmesi gereken ne varsa yok etmiştir.
Bir telaş kopuyor sonra. Teknikerler , ustalar çağrılıyor. Geliyorlar, bakıyorlar biçare geri dönüyorlar.

Günler böyle geçiyor, spikerler sessizlik içinde devam ediyorlar dudaklarını oynatmaya.
Yarışmalar lüzumsuz ve sıkıcı olmaya başlıyor.
Dansözler tüm hünerleriyle manasızlaşmaya mahkum olmuş bir vaziyette raksetmeye calışıyorlar hala.
Programın birinde biri ağlıyor. Başına üzücü bir vukuat geldiğinden midir, yoksa ekran karşısında olmaktan arlandığı için midir bilinmiyor.
Diğer taraftan siyasilerimiz istiflerini bozmadan konuşuyorlar.Nefesleri tükenircesine, gözleri yuvalarından oynarcasına, o enstantane el kol hareketleriyle tartışıyorlar meseleyi. Bu Televizyon sessizliğine karşı vaadlerde bulunuyorlar, birbirlerine ateş püskürüyorlar. Teraryumdaki kertenkelelerin birbiriyle kavga ettiği gibi….
Reklam ajansları kanalları mahkemeyle tehdit ediyor, ve anlaşmaları iptal ediyorlar
Yıllardır kabalıkla, bilgisizlikle, bedensel ve ruhsal pornografiyle dolup taşan,
Toplumun edeb şuurunu yok eden bu kirli kutular şimdi yavaşca kendiliğinden yok oluveriyorlar.
Ekranlarda Sürekli aynı altyazılar geçiyor :
“ Teknik nedenlerden dolayı yayınımıza ara verdik “
Önce telaş , endişe ve nihayetinde huzur.
Komşu sakinleri evlerinin köşelerinde aptalca duran bu aygıtlarla neler yapılabileceğine dair yarışmalar düzenliyorlar.
Kimileri çiçekleri için bir sera, kimileri balıkları için bir akvaryum olarak kullanıyorlar.
Bazı kıvrak zekalar, altına dört tekerlek monte edip alışveriş arabası niyetine kullanıyorlar.
İnsanlar yavaş yavaş evlerinden çıkıp birbirleriyle sohbet etmeye başlıyorlar.
Köylerde o eski sinemalar tekrar hayat buluyor.
Sofralarda artık tartışmalar sohbetler ve gülüşmeler kendini göstermeye başlıyor.
Çocuklar sokaklarda buluşup kendilerine yeni yeni oyunlar düşünüyorlar.
Anneler merdiven başında oturmuş dertleşiyorlar.
Derken aylar sonra tuhaf bir şey oluyor. Sabahları çocuklarının yatağından siyah kırıntılar buluyor anneleri.
Bu da nesi ? Zifte benziyorlar ve iğrenç kokuyorlar
Çocuk doktorları alarma geçiyor. Yine bir telaş kopuyor…
Fakat birkaç araştırma neticesinde herşey ortaya çıkıyor.
O siyah kırıntılar yıllardır çocukların hayatını ve ahlakını zehirleyen televizyonun o atıklarından ,o zehrinden başka bir şey değildir.
Yaşlılarında öksürükleri ve bronşitleri yer yer azmaya başlıyor.
Bronşitten mi, Gripten mi dersiniz?
Hayır hayır. Onlar sadece geçen yazdan kalan o iğrenç programların artıklarıdır.

Toplumun artık sağlığına kavuşma temayülüdür.



Die Zeit

6.02.2009

Misali cümleler

Şöyle bi bakıyorum da ..
şu anda sonsuz samimiyetsiz olduguna inandığım zamanın ,
samimiyetsizliklere olanca kuvvetiyle açık ve kötüye kullanımına değil de tam yerinde kullanımına maruz kaldığım
günlerin bıkkınlığındayım..
Düşünmekten bile bıktım..
Kanıksanmış olaylar zincirinin bizi alıp götürdüğü o garip sona karsıı
çooook öncesinde duydugumuz tedirginlik ve birbirimize duydugumuz güvenin yanında ,
çok gecmeden yasanılanların üstüne ,asıl garip olanın benim sergilediğim
hareketler olduğunu biraz gec anladım .. (:
Laaaakin anlamanın da kabul etmeyi herzaman beraberinde getirmediğini düşündüğmde
onu da o anda bıraktım ve
Onun gercekliğinin benim hayatımda ne denli az seye bağlı oldugunu da o zaman hissettim..

Tüm bu olup bitenlerin sonunda elimde kalan,
kayıtlara düşülen kocaman bi çarpı işaretiydi..
(anlamını bilipte bilmezden geldiğim )




Herhangi bir yazı

Herhangi bi şehir..
Herhangi bir adam ve onun herhangi hayatı..
Herkesin bir herhangisi arasında dağılıp savrulacak olan bi hikaye..
ve herhangi bir kız,uzun saclı..
Karşılaşma hikayeleri sıradan bir karşılaşma hikayesinden farklı, herkesin bildiği
o herhangi bir karşılaşmadan ibaret değildi..
İkisinin de hayatı insanların yasadığı o herhangi hayatlardan cok farklıydı..
Ama her çift gibi herhangi sözler cıkmıştı ağızlarından yasamadıkları herhangi günlere dair..
Dinledikleri herhangi bir şarkıyı benimsemişlerdi, bi çok kez dinleyip
birbirlerini hatırlamışlardı..
şimdi bunların hepsi herhangi bir zamanda kaldı..

o şarkı defalarca çaldı, şimdi bile herhangi bi yerde çalıyor olmalı..
Herhangi olan o adamın kulağına geldiğinde ,aklına o herhangi zamanlar gelmiyordur bile..
Ayrılıkları herhangi gibi..
Yalanlar herhangi gibi..
Kaçışlar hep herhangi sebeplerle..
Onlar için herşey , insanların herhangi olarak bildiği gibi gitti ikisi için..
o herhangi şarkı gibi..

5.02.2009

Karanlık / Flu / Gri filan işte..




Karanlıkta , belli belirsiz bir ışıkta yazı yazmak nedir bilirmisiniz?
Ama şimdi bu soru öyle ,ikinci üçüncü kalite bi site lafı deil hani üstüne tıklanılan (: ..
tam anlamıyla soruyorum sorumu..

Ne yazdığınızı görmeden, el yazınızın dibine vurarak, aynı şekilde bir daha yazmanızın
gayet zor olacağını bilerek ..
harfleri görmeden, sadece düşündüklerini karalayarak..habersizce yazmak..
O anlarda geriye dönerek cümlenin anlamını güçlendirmek gibi bi lüksünüzde olmuyor pek,sadece üstünü karalamak...
hatta bunları yazarken düşününce de,
konudan direk kopup bağımsız kalem oynatmama neden oluyor ..

Karanlıkta uzun dakikalar kalmayı sevmiyorum..
paranoyam tüm kıvraklığıyla harekete geciyor..Işıklar yandığında yazdıklarımın nasıl görüneceğini
düşünüyorum ,satırların eğimi ,karmaşası filan..
böyle sacma sapan seyler nerden aklıma gelio hiçbi fikrim yok..

Yatagıma yaslanmış bunları yazarken sol omzumun üstünden ..sanki bi nefes tüm sinir hücrelerimi uyarıyor..
aynı anda hissettiğim sıcaklık hiç bitmeyen cığlıklar attırabilir gercekten..
hayatımın bir kısmına sahit olan ve I.Ruhi'den sonra yine kıyamayıp onun adını koyduğum II.Ruhi(kedim)
mırr/tırrr sesleriyle sakinleştiriyor sanki kalp atışlarımı..
Bunlar olurken sanki yine..Yukardan dikkatlice bakıldığında bizi hedef alan bi kamera
basmızın üstünde irtifa kazanıp
biizi bir nokta kadar ufacık gösterene kadar ilerleyip yukarı çıkıyor sessizce..




Şu karanlıkta yanan lambalardan filan almam lazım sanırım :/



Ağır kapı


2.02.2009

Everybody's Gotta Learn Sometimes




Change your heart
Look around you
Change your heart
It will astound you
I need your lovin'
Like the sunshine

Everybody's gotta learn sometime
Everybody's gotta learn sometime
Everybody's gotta learn sometime

Change your heart
Look around you
Change your heart
Will astound you
I need your lovin'
Like the sunshine

Everybody's gotta learn sometime
Everybody's gotta learn sometime
Everybody's gotta learn sometime

I need your lovin'
Like the sunshine

Everybody's gotta learn sometime
Everybody's gotta learn sometime